Cehennem Nerede?
Cehennemin yerin altında bir yerde ateşli bir azap yeri olduğu şeklindeki eski görüş hakkında - alay konusu olmadıkça - bugün çok az şey duyuluyor. Sonsuz acı çekmenin, birkaç yıllık ölümlü yaşamın günahları için adil bir ceza olduğu doktrini insanların aklına yatmamakta. Bu kısmen günahı hafife alan bir duygu durumundan kaynaklanmıştır; ancak günahı küçümseme eğilimini reddedecek olsak da sonsuz azap doktrininin doğru ve sevgi dolu bir Tanrı inancıyla bağdaştırılamayacağı konusunda yürekten hemfikiriz. Günahın cezası olmalı; ama bu, Tanrı'nın karakterine uygun bir ceza olmalıdır.
Trajedi şu ki, insanlar fikirlerini Kutsal Kitap'ın cehennem hakkında öğrettikleriyle sınırlandırmış olsalardı, dine böylesine büyük bir engel teşkil eden bu doktrinin asla ortaya çıkmamış olması gerekirdi.
Bugün muhtemelen bize "cehennemin" bir yer değil, bir ruh hali veya "Tanrı'dan uzaklaşma bilinci" olduğu söylenecek. Diğeri gibi bu fikrin de Kutsal Kitap'ta bir güvencesi yoktur.
Konunun hakikati basit ve güzel. Cehennem çoğu durumda basitçe mezar anlamına gelir. Bu, aşağıdaki pasajları dikkate alan bilgisiz okuyucu için bile açık olmalıdır:
"Ölüler diyarına savaş silahlarıyla inen, kılıçları başlarının altına konan, kalkanları kemikleri üzerine yerleştirilen öbür öldürülmüş sünnetsiz yiğitlerle birlikte mezara (cehenneme) konmayacak mı onlar? Oysa bu yiğitler yaşayanlar diyarında korku salmışlardı." (Hezekiel 32:27).
Bu pasaj, cehennem kavramının halk arasında yaygın olan tasvirinden farklı bir perspektif sunmaktadır. Geleneksel anlayışa göre, kötü niyetli kişilerin ruhları cehenneme giderken korkutucu silahlar taşıdığı düşünülür. Ancak, metinde belirtilen "savaş silahlarıyla inen" ifadesi, eski zamanlarda büyük liderlerin ve yiğitlerin ömürleri boyunca kullandıkları silahların mezarlarına kadar onlarla birlikte götürüldüğünü göstermektedir. Bu bağlamda, burada bahsedilen cehennem aslında fiziki bir mezar anlamına gelmektedir. Yani, bu yiğitler için cehennem, ölüm sonrası ruhlarının gideceği bir yer değil, yaşamlarının son bulduğu mezar yeri olarak tanımlanmaktadır. Bu açıklama, ayetin aslında mecazi bir anlam taşıdığını ve cehennemin geleneksel tasvirlerinden farklı olarak, ölüm ve mezarlık kavramları çerçevesinde ele alındığını göstermektedir. Bu sebeple de orijinal ifadede cehennem kelimesi geçmesine rağmen mezar diye çevrilmiş olması isabetli bir karardır.
"Çünkü sen beni ölüler diyarına terk etmezsin, sadık kulunun çürümesine izin vermezsin" (Mezmur 16:10).
Bu ayet, Davut'un Tanrı'ya olan güvenini ve ölüler diyarında (mezarda) terk edilmeyeceğine dair inancını dile getirmektedir. Yeni Ahit'te, Elçi Petrus, bu ayeti Mesih'in mezardan dirilişine ilişkin bir peygamberlik olarak yorumlar (Elçilerin İşleri 2:27-32). Bu bağlamda, Mesih'in ölümden dirileceği ve çürümeye terk edilmeyeceği mesajı açıkça görülmektedir.
Ancak, Mesih'in geleneksel cehennem anlayışına göre cehenneme gitmiş olduğunu düşünmek oldukça sorunludur. Çünkü bu anlayış, Kutsal Yazılar'ın verdiği mesajla çelişir. Burada kullanılan "ölüler diyarı" (Sheol veya Hades) terimi, fiziksel bir mezarı veya ölüm halini ifade etmektedir; efsanevi bir işkence yeri olan cehennemi değil.
Petrus'un vurguladığı bu peygamberlik, Mesih'in Tanrı tarafından diriltileceği ve mezarın ötesinde bir zafer kazanacağını gösterir. Bu nedenle, Mesih'in geleneksel düşüncedeki cehenneme gitmiş olduğu fikrinden ziyade, ölüme karşı kazandığı zaferi ve Tanrı'nın planındaki yüceltilişini anlamak daha doğru bir yaklaşım olacaktır.
Yunus, büyük bir balığın karnında geçirdiği süreyi, "Yardım istedim ölüler diyarının bağrından" diyerek tanımlar (Yunus 2:1-3). Bu ifadede, Yunus'un yaşadığı deneyim, fiziksel ve ruhsal bir çöküşe, hatta ölümle yüzleşme hissine atıfta bulunur. Balığın karnı, Yunus için adeta yaşayan bir mezar gibiydi, onu hem fiziksel olarak sınırlayan hem de ruhsal olarak derin bir tefekkür ve dua ortamına iten bir yerdi.
Ancak bu deneyim, geleneksel cehennem anlayışına uyan bir durum değildir. Yunus'un "ölüler diyarı" ifadesi, Tevrat'taki Sheol (ölüler diyarı) terimine benzer bir anlam taşır ve genellikle ölüm ya da umutsuzluk hali için mecazi bir ifade olarak kullanılır. Yunus, balığın karnında tamamen çaresiz ve yaşamdan kopmuş hissettiği bir durumu anlatır.
Bu olay, Yunus'un kurtuluşuna ve Tanrı'nın merhametinin bir göstergesi olarak görülebilir. Balığın karnı, Yunus için cehennem değil, hem cezalandırıcı hem de dönüştürücü bir süreç olan geçici bir sığınaktır.
"Ya sen, ey Kefarnahum, göğe mi çıkarılacaksın? Hayır, ölüler diyarına indirileceksin!" (Matta 11:23).
Bu ayet, Kefarnahum şehrinin ruhsal durumu ve gelecekte karşılaşacağı yargı hakkında çarpıcı bir ifade içerir. İsa, şehrin kendisini yücelttiğini ve göklere yükseltilmiş gibi bir kibir içinde davrandığını, ancak bu tavrın sonunda tam bir çöküşle sonuçlanacağını belirtmektedir. Burada "ölüler diyarına indirilmek" ifadesi, bir şehrin yıkılmasını, harap edilmesini ve tamamen terk edilmesini simgeler.
Kefarnahum, kendisine gösterilen mucizelere ve ilahi öğretilere rağmen tövbe etmeyen bir şehir olarak yargılanmaktadır. Bu durum, ruhsal olarak yüceltilmiş olma iddiasına karşın, tam bir düşüş ve değersiz hale gelme durumunu ortaya koyar.
Dolayısıyla, bir şehrin "ateşli bir cehenneme inmesi" gibi bir tasvir, bu bağlamda uygun değildir. Burada anlatılan, Tanrı'nın yargısıyla karşılaşan bir toplumun tarihsel ve ruhsal çöküşüdür. Bu, Tanrı'nın sabırlı olduğu kadar adil olduğunu ve öğütlerini görmezden gelenlere yönelik sonuçların kaçınılmaz olduğunu vurgular.
"Ölüm iplerine dolaşmıştım, ölüler diyarının kâbusu yakama yapışmıştı" (Mezmur 116:3).
Davut, bu sözlerinde yaşamındaki derin bir sıkıntı ve ölümle yüzleşme hissini dile getiriyor. "Ölüm ipleri" ve "ölüler diyarının kâbusu" ifadeleri, Davut'un karşı karşıya olduğu büyük tehlike ve çaresizliği betimleyen mecazi bir anlatımdır. Burada bahsedilen "ölüler diyarı" (Sheol), bir kişinin ölümünü ya da mezarı ifade eder.
Bu ayette, Davut'un ölüm korkusuyla Tanrı'ya olan derin bağlılığı ve yardım arayışı ön plandadır. Ancak bu ifadeler, bir cehennem alevi ya da fiziksel işkenceyi ima etmez. Davut, Tanrı'nın adaletine ve merhametine güvenerek, kendisini kurtaracak olanın yalnızca Tanrı olduğunu vurgular, Tanrı'nın sadık kullarını en karanlık anlarda bile terk etmediğini güçlü bir şekilde hatırlatır.
"Sen Petrus'sun ve ben kilisemi bu kayanın üzerine kuracağım. Ölüler diyarının kapıları ona karşı direnemeyecek." (Matta 16:18).
Bu ayette, İsa Mesih, Petrus'u kilisesinin temel taşı olarak belirliyor ve kilisesinin, ölümün ve karanlığın gücüne karşı dayanıklı olacağını vaat ediyor. "Ölüler diyarının kapıları" ifadesi, ölümün ve mezarın sembolik bir ifadesidir. Burada, ölüm ya da mezar, Tanrı'nın halkının karşısında engel teşkil edemeyecek bir güç olarak tanımlanıyor. Mesih'in halkı, ölüm ve mezara hapsolmayarak dirilişe ulaşacak, bu nedenle ölümün gücü onlara "üstün gelemeyecek" ve kilise, Mesih'in ikinci gelişi ile zafer kazanacaktır. ''Artık ölüm olmayacak'' (Va.21:4)
Bu pasajda, geleneksel cehennem anlayışına dair bir gönderme bulunmamaktadır. İsa, burada halkının ölümle bile korkutulamayacağını ve onların sonunun, Tanrı'nın gücünden ayrı olamayacağını vurgulamaktadır. Kilise, ölümün ya da cehennemin değil, Tanrı'nın zaferinin bir göstergesidir. Bu nedenle, Mesih'in halkı asla "cehennemin kapılarının içinde" hapsolmayacak, çünkü Mesih'in gücü her zaman onları ölümden kurtaracaktır. Bu söz, Tanrı'nın halkının nihai zaferine ve dirilişine dair bir umut ve güven mesajıdır.
"Ölmüştüm, ama işte sonsuzluklar boyunca diriyim. Ölümün ve ölüler diyarının anahtarları bendedir." (Va. 1:18).
Bu ayet, İsa Mesih'in ölüm ve dirilişindeki zaferi ve otoritesini vurgular. Mesih, ölümü yenerek dirildiğini ve bu diriliği sonsuza kadar süreceğini bildiriyor. "Ölümün ve ölüler diyarının anahtarları" ifadesi, Mesih'in ölüm ve mezar üzerindeki tam egemenliğini ifade eder. Burada "ölüler diyarı" (Sheol veya Hades), ölülerin bulunduğu yer, yani mezar anlamına gelir. Mesih'in bu anahtarları elinde tutması, O'nun ölüm ve mezar karşısında egemen olduğunu ve halkını ölümden kurtarma gücüne sahip olduğunu simgeler.
Ancak bu pasaj, geleneksel cehennem anlayışıyla ilişkilendirildiğinde bir anlam kaybı yaşar. "Cehennem" genellikle bir işkence yeri olarak tanımlanır, oysa bu ayet, ölümün ve mezarın güçlerine karşı Mesih'in zaferini anlatır. Mesih, ölümün egemenliğini sona erdirmiştir ve O'nun dirilişi, ölümün ve mezarın bir daha asla sonsuz güce sahip olamayacağını gösterir.
Bu nedenle, çeviride "cehennem" kelimesinin geçtiği birkaç pasaja göz atmak, kastedilenin mezar olduğunu göstermek için yeterlidir. Ama şimdi, Eski Ahit'in yukarıdaki pasajlarında "cehennem" olarak tercüme edilen kelime olan sheol'un aslında GRAVE/MEZAR olarak tercüme edildiği diğer bazı pasajlara bakın.
"Görkemin de çenklerinin sesi de ölüler diyarına indirildi. Altında kurtlar kaynaşacak, üstünü kurtçuklar kaplayacak." (Yeşaya 14:11).
"Kötüler utansın, ölüler diyarında sesleri kesilsin." (Mezmur 31:17).
"Yolda ona bir zarar gelirse, bu acıyla ak saçlı başımı ölüler diyarına götürürsünüz." (Yaratılış 42:38).
"Yahve öldürür de diriltir de ölüler diyarına indirir ve çıkarır." (1 Sam. 2:6).
"Ölüler diyarında sana kim şükreder?" (Mezmur 6:5).
"Sürü gibi ölüler diyarına sürülecekler, ölüm güdecek onları. Tan ağarınca doğrular onlara egemen olacak, cesetleri çürüyecek, ölüler diyarı onlara konut olacak." (Mezmur 49:14).
"Çünkü gitmekte olduğun ölüler diyarında iş, tasarı, bilgi ve bilgelik yoktur." (Vaiz 9:10).
"Ölüler diyarının elinden, ölümden fidyeyle kurtaracağım." (Hoş. 13:14).
Bu pasajlar, Kutsal Kitap'ın cehenneminin, insanların ölümün bilincinde olmadan gözlerden uzağa yatırıldığı yer olan mezardan başka bir şey olmadığını açıkça göstermektedir (Yaratılış 23:4 ile karşılaştırın). İngilizce cehennem kelimesi, Anglo-Sakson helan'dan gelir , örtmek veya saklamak için ve orijinal olarak "gizli veya görünmeyen yer" anlamındadır. Yalnızca gelenek ona başka ve daha korkunç bir anlam kazandırmıştır.