Tanrı'nın Bigisi ''Logos''

İnsan, Tanrı'nın suretinde yaratılmıştır. Ancak, ölüm nedeniyle Tanrı'yı kusursuz bir şekilde yansıtma ve O'na yaraşır olma özelliğini kaybetmiş, ayrıca ölümsüzlükten mahrum bırakılmıştır. Buna rağmen insan, Tanrı'nın ona bahşettiği bilgelik, kutsallık ve adalet gibi niteliklerini kaybetmemiştir. Çünkü insan ruhsal bir varlıktır ve Yaratıcısı gibi düşünme, plan yapma, söz verme ve bunları gerçekleştirme yeteneğine sahiptir.

İnsanın yaratıcı zekâsı, Yaratıcısı'ndan aldığı bir armağandır. İnsan, binlerce şey icat etmiş ve muhteşem eserler ortaya koymuştur. Bu eserlerde gördüğümüz, aslında zekâya ve yaratıcı düşünceye hayat veren güçtür. Bu, diğer yaratılmışlarda göremeyeceğimiz bir özelliktir. Bir mimar, mühendis, ressam ya da heykeltıraş, her biri ortaya koydukları eserleri önce zihinlerinde tasarlar. Bu eserler, zekâlarının ürünü olan planların somutlaşmış hâlidir. Örneğin, bir mimar bir bina tasarlarken, önce binanın nasıl bir ihtiyacı karşılayacağını düşünür. Binanın özelliklerini, kullanılacak malzemeleri ve bu malzemelerin bulunabilirliğini değerlendirir. Planını zihninde şekillendirdikten sonra, bunu bir tasarım programına aktarır ve eserini tanıtır. İnsanlar, bu tasarımı görür ve eserin somut hâlini heyecanla beklerler. Çünkü eser, zihinde ve tasarımda var olsa da fiziksel olarak henüz gerçekleşmemiştir.

Benzer şekilde, Nikola Tesla da alternatif akım jeneratörünü önce zihninde tasarlamış, ardından bunu hayata geçirmiştir. Tesla, jeneratörü düşünsel olarak var etmiş ve zihnindeki tasarımını fiziksel bir gerçekliğe dönüştürmüştür. Eğer bu fikir zihninde belirmemiş olsaydı, elektrik iletiminde büyük kısıtlamalarla karşılaşırdık. Ressamlar ve heykeltıraşlar da eserlerini önce zihinlerinde var eder, sonra bu tasarımlarını fiziksel bir forma dönüştürürler.

Tanrı da tıpkı bir mimar, mühendis, ressam ya da heykeltıraş gibidir. Evreni ve dünyayı yaratmadan önce, her şey O'nun zihninde ve yüreğinde vardı. Tanrı'nın sözüyle bu düşünceler fiziksel gerçeklik hâline geldi. Adem ve Havva'yı Kendi suretinde, yeryüzünde O'nu temsil etsinler ve yaratılışa hâkim olsunlar diye yarattı. Tanrı, her şeyi görüp bilendi; Adem ve Havva günah işleyecek olsa bile, onların soyundan birinin, onların başarısız oldukları noktada başarılı olacağını öngörmüştü. Bu nedenle Havva'ya, "Senin soyundan olan, yılanın başını ezecek" diye vaat etti.

Tanrı, bir mimar gibi, görmek istediği eserde kullanabileceği malzemenin var olduğunu biliyordu. İnsanı yarattığında, O'nun tasarımında başarısızlık ihtimali yoktu. Çünkü Tanrı, yaratmış olduğu bu varlıkta istediği sonucu elde edebileceğini görmüştü. İnsanı, kendisiyle ilişki kurabilecek, yaratılışı yönetebilecek ve ilahi amaçlarını gerçekleştirebilecek bir varlık olarak tasarlamıştı.

İnsanoğlu, başından beri zaferi ve kurtuluşu umut etti. Ancak insanın kendi içindeki günahkâr eğilimler, bu umudu gerçekleştirme yolunda engeller oluşturdu. Tanrı ise insanın galip geleceğini ve Kendisine onur kazandıracağını biliyordu. İkinci Adem, insanlığın gurur kaynağı ve kurtuluş simgesi olacaktı. Adem'le birlikte düşen başımızı kaldıracak ve Tanrı'ya yaraşır olma umudunu yeniden kazandıracaktı. Tanrı, bu umudu gördüğü için yaratma işine en başından başladı. Çünkü insanoğlu için umut vardı! Adem ve Havva'nın soyundan gelen bir insan, İkinci Adem, Tanrı'ya yaraşır olacak ve Oğul sıfatını tam anlamıyla hak edecekti.

Tanrı, bu planını gerçekleştirecek işçileri seçti. Örneğin İbrahim'i, çünkü İbrahim, Tanrı'ya itaat eden, sadık ve istekli bir hizmetkârdı. Musa ve Davut da benzer şekilde bu plana dâhil oldular. Tanrı, onların soyundan çıkacak olan "Doğru Dal" ve "Sadık Kul"u müjdeledi. Bu kişi, Tanrı'nın ilk Oğlu olacaktı. Ancak neden "ilk Oğlu" olarak adlandırıldı?

Bu, Esav ve Yakup örneğine benzer bir durumu açıklar. Adem, Tanrı'nın ilk oğluydu, ancak ilk oğulluk sıfatına layık olmadı. Esav gibi, bu hakkı küçümsedi ve sadık kalmadı. Ancak İkinci Adem, Yakup gibi, Tanrı'ya sadık kaldı, itaat etti ve ilk oğulluk hakkını hak etti. Böylece İkinci Adem, gerçekte ilk oğulluk onuruna layık olan kişi oldu.

Tanrı, İkinci Adem'i en başından biliyordu. Aklında ve planında bu kişi zaten vardı. Bu nedenle yaratılışı sona erdirmedi, çünkü insanoğlunda umut olduğunu biliyordu. Tanrı, bu umudu iman atalarına verdi ve onlara vaatlerde bulundu. Havva'ya, "Senin soyundan olan, yılanın başını ezecek" dedi. İbrahim'e, "Senin soyun aracılığıyla tüm uluslar bereketlenecek" dedi. Musa'ya, "Kardeşlerin arasından senin gibi birini çıkaracağım. Onun sözünü herkes dinlesin; dinlemeyen halktan koparılacak" dedi. Davut'a ise, "Senin soyundan olanın krallığı sonsuza dek sürecek. Bana oğul olacak" diye vaat etti.

Eski Ahit'teki peygamberler ve iman önderleri aracılığıyla bu vaat sürekli hatırlatıldı. Yeşaya'nın 42. ve 49. bölümleri, Tanrı'nın yüreğinde ve aklında olan bu vaadi net bir şekilde ifade eder. Tanrı'nın bilgeliği ve planı, belirlenen zamanda somutlaşmış, gerçekleşmiş ve ete kemiğe bürünmüştür. Bu vaat neydi? İkinci Adem'in, insanlığı aklayacağı, Tanrı'ya yaraşır bir Oğul olup O'nu doğru bir şekilde yansıtacağı, Tanrı'nın sözlerini dinleyip ileteceği ve uluslara ışık olacağı (Yeşaya 42) müjdesiydi.

Tanrı'nın bilgeliğinin ve planının bir ürünü olan bu vaat (Yunanca "logos" olarak ifade edilir), Mesih'in yaratılmasıyla tam anlamıyla gerçekleşmiştir.

Mesih ile ilgili vaat, bilgi ve tasarı (logos), Tanrı'nın ezelî planının bir parçasıydı. Bu plan, Tanrı'nın aklında ve bilgisinde başlangıçtan beri vardı ve Tanrı'nın belirlediği uygun zamanda gerçekleşti. Yuhanna Müjdesi de bu anlayışla başlar: "Başlangıçta Söz vardı. Söz Tanrı'yla birlikteydi ve Söz Tanrı'ydı." (Yuhanna 1:1). Burada geçen "söz" (logos), Tanrı'nın Mesih'in ortaya çıkacağına dair planını ve bilgisini ifade eder. Bu bilgi Tanrı'nın bilgisinde olduğu için kutsaldı ve ilahiydi.

Tanrı, bu vaadi belirlediği zaman ve koşullarda yerine getirdi. Logos'un gerçekleşmesi, Tanrı'nın sözünün insanlık tarihinde somut hale gelmesidir. Bununla birlikte, bu gerçekleşme sürecini anlamak için modern bir analoji kullanabiliriz. Örneğin, Tesla'nın "AC jeneratörünü yapacağım" demesi, bu planını ifade etmesi ve sonunda jeneratörü somut bir makine olarak ortaya koyması, tasarımının gerçekleşmesini temsil eder. Tesla'nın sözü gerçek bir makineye dönüşmedi, ancak sözüne dayanarak tasarısı elle tutulur hale geldi. Aynı şekilde, Tanrı'nın Mesih ile ilgili vaadi de, Tanrı'nın bilgisiyle planlandığı şekilde hayata geçti.

Bu anlayış, Yahudilere verilen Tanrısal bilgiyle de paralellik taşır. Yahudilikte, Tanrı bilgisinde var olan bir şey, henüz gerçekleşmemiş olsa bile Tanrı için "var" kabul edilir. Bunun anlamını 1. Petrus 1:20'de görebiliriz: "Dünyanın kuruluşundan önce bilinen Mesih, çağların sonunda sizin yararınıza ortaya çıktı." Burada, Mesih'in dünyanın kuruluşundan önce Tanrı'nın bilgisinde mevcut olduğu ancak belirlenen zamanda fiziksel olarak ortaya çıktığı vurgulanır.

Benzer bir durumu Yeremya'da da görüyoruz. Yeremya 1:4-5'te şöyle yazar:
"Rab bana şöyle seslendi: 'Ana rahminde sana biçim vermeden önce tanıdım seni. Doğmadan önce seni ayırdım, uluslara peygamber atadım.'"

Yeremya henüz doğmamış, fiziksel olarak yaratılmamıştı. Ancak Tanrı'nın bilgisinde vardı ve belirli bir görev için ayrılmıştı. Bu, Tanrı'nın Mesih'i ezelî bilgisiyle bilmesi ve planlamasıyla aynı kavramı taşır. Yuhanna 17:5'te Mesih'in, "Dünya var olmadan önce sahip olduğum yüceliği bana ver" demesi de bu anlayışı destekler. Mesih, yaratılmadan önce Tanrı'nın bilgisinde (logos) bir gerçeklikti.

Yeremya örneğinden hareketle, Yeremya henüz yaratılmadan önce nerede bulunuyordu? Tanrı'nın aklında ve bilgisindeydi. Mesih de aynı şekilde Tanrı'nın planında ve bilgeliğinde vardı. Bu bilgi, Tanrı tarafından belirlenen zamanda gerçekleşerek, Mesih'in somut olarak dünyaya gelmesiyle tamamlandı.

Tüm bu açıklamalar, Tanrı'nın Mesih'le ilgili planını anlamaya yardımcı olsa da, bu plan Yahudilere emanet edilen Tanrısal bilgi ve düşünce ışığında değerlendirilmelidir. Ancak, bu bilgi pagan felsefesiyle yorumlanmaya başlanınca bugünkü Roma Hristiyanlığı ortaya çıkmıştır.

Bu felsefi etkiler, İsa'nın Tanrı'nın kendisi olduğu, beden almış Tanrı olduğu ya da insan olmadan önce gerçekten var olduğu gibi kavramların doğmasına yol açmıştır. Ancak bu anlayışlar, Tanrı'nın sözüne ve Kutsal Kitap'taki peygamberlerin tanıklıklarına uygun değildir. Mesih Tanrı değildir; O, Tanrı'nın sadık hizmetkârıdır, ilk doğan oğludur. Bu, İsrail'in uluslar arasında Tanrı'ya ait ilk oğul olarak anılmasıyla paralellik taşır.

Mesih, bizim önderimizdir; Musa gibi bir liderimizdir. Tanrı ile insanlar arasında bir aracı, başkâhinimizdir. Nasıl ki Yahudiler Musa'nın sözlerini dinleyerek Tanrı'ya bağlılıklarını ifade ettilerse, bizler de Mesih'in sözlerini dinleyerek Tanrı'ya bağlılık gösteririz. Musa, Tanrı'dan işittiği sözleri halkına iletmişti; aynı şekilde İsa Mesih de Tanrı'dan işitip aldığı sözleri halka duyurduğunu belirtmiştir:

"Ben kendiliğimden konuşmadım. Beni gönderen Baba, ne söylemem ve ne konuşmam gerektiğini bana buyurdu." (Yuhanna 12:49).

Mesih, Tanrı'nın sözlerini insanlara duyurmak için gönderilmiş bir peygamberdir. O, Tanrı'nın planının bir parçası olarak yeryüzünde bulunmuş ve Tanrı'nın iradesini yerine getirmiştir. Bu nedenle, Mesih'in doğasını ve rolünü anlamak için pagan felsefesine değil, Yahudilere emanet edilen Tanrısal bilgiye ve Kutsal Kitap'ta yer alan Tanrı'nın sözlerine odaklanmalıyız.